anasayfa hakkimizda linkler iletisim
   
   
   
SİTE PLANI
Şifa Nedir
Bireysel Hizmetler
Uygulamalar & Teknikler
Eğitimler
Psişik Korunma
Aura ve Enerji Alanı
Tamamlayıcı Yöntemler
Ruhsal Şifacılar
Yazılar
Kitaplar
 
 
 
   

KARMA, KADER VE ÖZGÜR İRADE

 

Hans Tendam

 

Çoğunlukla bana acaba yaşadıklarımız karma mı, yoksa kısmen karma mı diye soruyorlar. Ben buna kader ve özgür irade diyorum çünkü her ikisi de işliyor.

Diyelim ki insanlar arabaların yollardaki davranışlarını inceliyor. Bazı insanlar diyor ki  “arabalar nereye gitmek istiyorlarsa oraya gidiyor yani özgür iradeleri var.” Diğerleri de diyor ki “ hayır arabayla ilgili ne oluyorsa arabanın içindeki komplike bir şeyler arabanın nereye gideceğine karar veriyor. Özgür irade ise çok saçma bir şey çünkü arabayla da olsa her yere gidemezsin. Örneğin arabayı yolun sadece bir kenarından sürebilirsin. Arabayla ormanlardan, nehirlerin üstünden geçemezsin dolayısıyla kesinlikle özgür irade diye bir şey yoktur.”

Uygulamada nereye gitmek istediğimize çoğunlukla karar verebiliriz ama tabi ki birçok limiti var. Varsayalım ki günlerden pazar ve ben arabada kayınvalidemle bir toplantıya gidiyorum. Hiç de özgür irade gibi hissetmiyorum ama bütün bunlara rağmen gidebilirim veya gitmeyebilirim. Aslında karma hemen hemen böyle işliyor. Sizi belki de çok gitmek istemediğiniz yerlere götürüyor ama kesinlikle, mutlak bir programla değil.

Karmayı muhasebe kavramından daha iyi hiçbir şey anlatamaz. Negatif ve pozitif karma muhasebedeki borçlar ve alacaklar gibidir. Ben genelde pozitif karmaya darma diyorum. Hayatımızda borcu ve alacağı yani iyi ve kötü şeyleri dengeye getirmeye çalışırız. Dolayısıyla hayatınızı gözden geçirmek, muhasebe defterini dengelemek ya da dengelenmesi için neyin gerekli olduğunu keşfetmek gerekir.

Negatif karma başka şekillerde de algılanabilir. Mesela diyelim ki bir çocuğa çarptım, çocuk öldü ve ben başıma geleceklerden koktuğum için kaçıp gittim. Ama bütün hayatım boyunca da bunun suçluluğunu çektim. Ölüm anında bütün hayatımı gözden geçirip, yaptığım şeyi fark edip bunun bedelini ödemek istiyor olabilirim. Yani kendime ‘bunu telafi etmeliyim’ diye zihinsel bir not düşmüş olabilirim. Ancak, ‘anne baba gençti, bir çocuk daha yaparlar ne olacak ki’ de diyebilirim. Eğer öldükten sonra da bu dar bakış açısında hala ısrar ediyorsam bunu bir sonraki hayatıma taşıyabilirim.

Peki, bir sonraki hayatımda bunu nasıl telafi edeceğim, nasıl dengeleyeceğim? Başka biri benim çocuğumu mu öldürecek. Düşünsenize bu sürekli tekrarlanan bir şey olabilir. Sadece ve sadece ben sorumluluğumu almayı tamamen reddedersem böyle olması mümkündür. Eğer durum böyleyse ben de aynı benzer deneyimden geçeceğim demektir ama aynı zamanda başka bir sonuç olması da muhtemel. Mesela araba kullanmakta çok cesaretsiz olabilirim, cesaret geliştirmek zorunda olabilirim. Ya da bu anne babaya bir sonraki hayatımda iyi bir şey yapmam gereklidir veya ölen çocuğun ruhu için bir şey telafi etmem gereklidir. Yani değişik olası reaksiyonlar var. Yani karma aslında bitmemiş olan her şeydir, yüzleşmek istemediğimiz her şeydir. Dolayısıyla da bir sonraki hayatta, o enerji benim kontrolüm dışında olarak tekrar ortaya çıkıyor. Söylediğim her şeyle ilgili 15-20 örnek verebilirim ama çok zaman alır.  

 

Karma Otomatik Değildir

Yani birini öldürürsem bir sonraki hayatta o da beni öldürür şeklinde değildir. Aynı zamanda cezalandırmayla da bir ilgisi yoktur. Bunu bir eğitim süreci olarak düşünürsek bazen insan bir şeyi öğrenmeye o kadar çok direnir ki o zaman zorla öğretmek gerekebilir ama bu bile bir cezalandırma değildir. Yani karma yasaklamalar, engellemeler, cezalandırmalar ya da kurtulmanız gereken bir şey değildir.  Ruhun evrimleşmesi sürecinde karmadan kaçış yoktur.

Karmadan kaçma konusunda Caynacılar şöyle der: “nereye bastığına dikkat et karıncaya bile basarsan bu karma yaratır, eğer geri gelmek istemiyorsan karıncalara bile basma.” Şahsen ben bu yaklaşıma katılmıyorum. Ruhlar reenkarne olarak, çok çeşitli deneyimlerden geçerek, yaşayarak öğrenir. Karmadan kaçmanın en iyi yollarından biri yukarıda kalıp buraya gelmemektir. Hiçbir şey yapmamaktır ki bu varlığı geliştirmez. Varlıklar dünyaya gelir ama bazı borçlar da çok üretkendir. Yatırım denilen şeye neden olur. Karmadan kaçmak demek hayattan da, deneyimden de kaçmak demektir. Bana göre karmadan kaçmayı istemek tanrıdan kaçmayı istemektir. Ben bunun ilahi olarak tasarlanmış bir süreç olduğuna inanıyorum.

 

Kader Nedir?

Hayatımızda bir şeyler oluyorsa ve bunların üzerinde bir kontrolümüz yoksa bu kaderdir.  Ölümden sonra aynaya bakmayı reddetmek yani yanlış yaptığımız şeyle yüzleşmeye hazır olmamak ya da yüzleşmekten kaçınmak kaderimizi oluşturur. Bazen varlık kendi düşüncesine sabitlenir ve başka olasılıkları görmek istemez. Bu da bizim kaderimizi şekillendirir. Mesela umutsuzum ama aynı zamanda öfkeliyim ve kendimi öldürüyorum. Muhtemelen aynı duygularla tekrar dünyaya geleceğim, aynı şekilde umutsuzluk ve öfkeyi tekrar yaşayacağım. Eğer kaderi istemiyorsanız aynaya bakın yani kendinizle yüzleşin, davranışlarınızın sorumluluğunu alın. Görmemezlikten gelebiliriz, aynadan kaçınabiliriz, orada aynalar olduğunu biliriz ama bakmayı reddedebiliriz böylece de kaderimizi yaratır ve yaşarız.

Bu süreçte özgür irade nereye kadar diye sorabiliriz. Aynaya baktığımız kadar derim. Yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla yüzleştiğimizde özgür irademizle ona karşılık verebiliriz. Hayat planlarımızı yaparken diğer insanlarla fikir alışverişi yaptığımızda ve onları duyduğumuzda da özgür iradeyi kullanmış oluruz. Bu insanlar genelde bize en yakın olan ruhlardır, aynı zamanda reenkarne olup dünyada yaşarken de karşılaştığımız ruhlardır. Bazı ruhlar ise rehber olarak sizinle hayat planınızı konuşup tartışırlar. Sizin ihtiyaçlarınıza uygun olarak bunu nasıl yapacaklarını çok iyi bilen ruhlardır.

 

Kadersel Özgür İrade

Kendi seçimlerimiz nedeniyle kadersel sonuçları olacak şeyler yapıyoruz. Mesela aynaya bakmamaya karar verdiğimiz an aynaya bakma seçeneğimiz olduğu halde kullanmamış oluyoruz. Yani özgür irade nedeniyle aynaya bakmamayı seçtiğimizde, özgür irade ile kaderi alıyoruz. Mesela bize tavsiye veriliyor ama tavsiyeyi dinlemeyip kendi dürtülerimizle hareket ediyoruz. ‘Hayır, hayır onu yapmayacağım ben bunu yapmak istiyorum” diyoruz. Böylece özgür irade ile seçimimiz kaderimiz oluyor.

Mesela kızın ailesi ‘lütfen bu korkunç adamla evlenme’ diyor. Ama kız belki de sırf onlar evlenme dediği için bu adamla evleniyor ve kötü bir evlilik yaşıyor. Anne babalar da hatalı olabilir elbet ama bazen de haklıdırlar. Dolayısıyla bu kız gibi özgür irade nedeniyle kendi kaderinizi yaratırsınız. Ya da diyorlar ki eğer bu yola giderseniz hapse atılırsınız, ben o yola gidiyorum ve hapse atılıyorum. Bu kader mi, özgür irade mi? Ben bunu kadersel özgür irade diyorum. Mesela zenginim ama para çalıyorum, bu hayatta da parayla ilgili problemim oluyor. Hatta birkaç durumda para kaybediyorum ve bunun geçmişte para çaldığım için olduğunu kabul etmiyorum. Dolayısıyla eskisine göre daha da fazla para takıntılı oluyorum ve karmam komplike hale geliyor. 

Yani karmayı da darmayı da hayatımız boyunca göz ardı edersek karmamız komplike hale gelir. Mesela küçük yaştan itibaren muhteşem çizim yeteneği olan bir kadın var diyelim. Çizim yeteneği onun darması. Herkes onun akademiye gitmesini istiyor, o ise hayır, hayır diyor ve o yeteneğini kullanmıyor. Ölüp de öteki tarafa gittiği zaman ilk soru “neden çizmedin” olur.

Ya da diyelim ki bir varlık birkaç hayat boyunca zayıf ve çirkin bedenlerle yaşıyor. Sonraki hayatında çok sağlıklı ve yakışıklı bir bedeni oluyor ama içki içerek vs. bedenini istismar ediyor, zarar veriyor. Yani bedenini kullanırken kadersel özgür iradeyi kullanıyor. O halde yeteneklerimizi, becerilerimizi kullanmamak da kadersel özgür irade oluyor.

 

Vaka

Yirmi, yirmi bir yaşlarında genç bir kadın geldi. Yüzündeki etler yanmaktan dolayı korkunç görünüyordu. On yaşındayken bir gaz patlaması olmuş ve ateş topunun içinde kalmış. Bütün saçı ve yüz derisi yanmış. Sadece sırtından beline kadarki kısma bir şey olmamış. Sırtındaki sağlam deriyi alıp yama yapmışlar ancak bir buçuk yıl boyunca çıplak olarak acılar içinde asılı tutmak zorunda kalmışlar. Tuvaletini bile bu şekilde yapmış.

On yedi yaşında seks yapmak istemiş ama korkunç göründüğü için tek bulabildiği adam da aynı şekilde korkunç görünen biriymiş. Seks onun için çok acılı olmuş, adam da çok pismiş, bu adamla birlikte olduğu için kendini kirlenmiş hissetmiş, bir süre sonra doktora gittiğinde vajinada ülserler oluştuğunu öğrenmiş. Cerrah bu ülserleri üstelik yeterli anestezi kullanmadan yakmış ve kadın bu sefer de dayanılmaz bir iç yanması yaşamış. Vajinasından dumanlar çıktığını görmüş. Bir süre sonra ülser iyileşmiş ama bu sefer de her seks yaptığında vajinasında bu yakıcı acıyı hissetmeye başlamış. O noktada diyor ki artık böyle yaşayamam bir şeyler yapmam lazım. Ve terapi için bana geliyor. İlk seansta sakinleştirici, dinginleştirici bir çalışma yaptım. Sonraki seansta gerçek bir regresyon yaptık. Şimdi bu, karma mı özgür irade mi?

Sanırım hiç birimiz bunun özgür irade ile seçilebileceğini düşünmüyoruzdur.  ‘Gözlerini kapat ve bunu neden yaşadığını belli edecek zamana ve mekana git’ diyerek yönlendirdim.1690’lı yıllar, İngiltere ya da Amerika’da erkek olarak yaşadığı bir hayata gitti. Şapkalı, tipik bir püriten olarak buldu kendini. Kilisede her zaman en ön sırada oturuyordu ve cehennemde yanmaktan bahseden rahipten bile daha Hıristiyan, daha katıydı. ‘Evli misin’ diye sordum. ‘Hayır, hayır’ dedi. ‘Neden evli değilsin’ diye sorduğumda ‘kadınlar, kadınlar, onlar tanrıdan korkmazlar, tanrıya saygı duymazlar’ dedi. ‘Nereden biliyorsun’ dedim. ‘Aralarında konuşuyorlar, gülüşüyorlar, hiç ciddi değiller, bir keresinde kilisede vaaz sırasında bir kız kıkırdıyordu onlar şeytanın takımında’ dedi.

‘Peki, hayatında bir kadının tanrıdan en az korktuğu bir davranışına git’ dedim. Bir partiye gitti, kadınlar dans edip şarkı söylüyorlardı. İlahi değil de neşeli şarkılar söylüyorlardı ve şoka girdi. Bir kız erkek arkadaşıyla dans ederek dönüyordu, aşıktı, mutluydu, bir an o aşık kızla göz göze geldi. O anda mutlu, aşık olan kızın gözlerini görmekten çıldırdı, müziği durdurdu ve orada olan bütün kadınlara, kızlara lanet etti. ‘Her biriniz sonsuza kadar cehennem ateşinde yanacaksınız’ dedi. Bu adam aynı zamanda o kızlardan birkaçını cadılıkla suçlayanlardan biriydi ve kızlar yakıldığında da oradaydı.

‘Peki, şimdiki hayatınla o hayat arasında bir bağlantı var mı’ dedim. ‘Bu hayat o hayatın sonucu’ dedi. Bu hayatındaki korkunç acıların o hayattan kaynaklandığını fark etti. O lanetin enerjisini kendi üzerine geri almak için bu hayatında bu korkunç ateş topunu deneyimlemeye karar vermişti. Hayat planını yaparken diğerleri de ona bunu yapma, bu çok fazla, çok aşırı demişler. Ama o ‘ben bunu yapmak istiyorum, buna karar verdim’ demiş. Çok katı bir Hıristiyan olduğundan dolayı kendi kötülüğü için en ekstrem cezayı çekmek istiyordu. Kararı konusunda çok güçlü bir dürtüsü vardı. Bu dürtüyü nasıl adlandırabiliriz? Ne diyebiliriz? İşte bu özgür iradeydi,  kadersel özgür iradeydi ama aynı zamanda körlüktü.

3. Seansta vajinadaki yakıcı acı artık yoktu. Ve dedi ki ilişkimi bitirdim. Beklemek zorunda kalsam bile daha iyi bir insan bulacağım. Ondan sonra da hayatıyla ilgili, ne yapacağıyla ilgili birkaç seans daha çalıştık. Bu arada umarım lanetleri yapmamanız gerektiğini anlamışsınızdır.

 

Yeniden Doğmak, Geri Gelmek Ne Demektir

Eğer ölümden sonra uyuyorsanız, yani bilinç olarak farkındalık düşükse yeniden doğmak yeni deneyimler kazanmak demektir. Ve birkaç hayat sonra birdenbire kendinin farkında oluyorsun yani uykudan uyanıp olup biteni fark etmeye başlıyorsun. Ondan sonra da kendi gelişimin açısından tamamen başka bir faza geçiyorsun.

Peki, insan nasıl oluyor da böyle birdenbire kendinin farkında oluyor. Diyelim ki savaş zamanı ve ailenin bir gemiyle kaçması gerekiyor. Anne gemide çocuğunu kaybediyor ve onu bulmak istiyor. Maalesef çocuğunu bulamadan ölüyor ama zihninde hep şu düşünce var. ‘Çocuğum nerede, onu bulmam lazım, onu aramam lazım.’ Öldükten sonra bir süre uykuda kalıyor ama ‘çocuğumu bulmak zorundayım’ düşüncesini hatırladığı anda ölümden sonraki kendinin farkında oluyor.

Ölümden sonra uyanan insanlar yeniden doğma şansı olduğunu görüyor. Yeniden doğarak yeni deneyimler, başka olasılıklar üzerinde çalışıyor. Diyelim ki çok iyi bir evliliğiniz vardı, tekrar evlilik yapalım ama bu sefer cinsiyetlerimizi değiştirelim diyorsunuz, evliliğin bu sefer de iyi olacağını garanti edemem. Ölümden sonra yeni bir hayata tekrar doğmak, daha önce çözülememiş olan problemleri çözmek için yeni bir şanstır.

 

İnsanlar Neden Reenkarne Olur?

 Bence zaten hayatın genel amacı; büyümek, deneyim kazanmak ve gelişmektir. Enkarne olmak, deneyim kazanmak, öğrenmek ve gelişmek için sizi insan bedenine zorlar. Fiziksel bedende olmak, fiziksel bedene sahip olmadan deneyimleyemeyeceğiniz deneyimleri sağlar. Bedensel duyularımız olan görmek, duymak, hissetmek de en sonunda kendimizin farkındalığını kaçınılmaz hale getirir.

Enkarne olmak cezalandırma veya bedene hapsolma değil de bir çeşit iskele kurmaktır. Hani ev inşa ederken iskele kurulur ya onun gibi. Bedendeyken sinir sistemimiz iskeleyi oluşturuyor yani kendimizin farkında olmamıza yardımcı oluyor. Bazı ruhlar o kadar uykudadırlar ki uyanmak için enkarne olmaları gerekir. Ve birbirini takip eden hayatlar boyunca ruh büyür. Ruh büyüdükçe sinir sistemimiz olmadan da kendimizin farkında olabiliriz. Kendimizin bir kere farkında olduğumuzda reenkarne olmadan da gelişebiliriz. Dolayısıyla reenkarnasyon ruhun tekamülü, ruhun evrimleşmesi gibi gözüküyor. Öğreniyoruz, gelişiyoruz ve evrimleşiyoruz. Bazen geriye düşüyoruz ama temelde gelişim çizgisi yukarıya doğrudur. Ruh büyüdükçe, tekamül ettikçe:

Gelişen Zihinsel Kapasite: Zeka, Bilgi, Anlayış, İç görü ve Bilgelik.

Büyüyen Duygusal Kapasite: En önemlisi Empati, Şefkat, Neşe, Huzur, Sevgi, Kendine güvenmek, Özgürlük, Sorumluluk alabilmek.

Hareket Kapasitesinin Artması: Yapmak, işlemek ve yaratmak.

 

Ben bir ruhun birçok kere enkarne olmadan yaratmayı öğrenebileceğini düşünmüyorum. Birkaç hayat boyunca rehberlerimizin yardımıyla hayatımızı planladığımızda bir an gelecek ki artık hayat planımızı kendi kendimize yapmamız gerekecek. En sonunda da reenkarne olmaya ihtiyacımızın olmadığı veya reenkarne olmayı istemediğimiz bir noktaya ulaşılacak. Benim anlayabildiğim bu.

 

Hans Tendam’ın 14 Aralık 2012’de Bilyay Vakfında verdiği konferanstan özetleyen: Fadime Çelik

 

   
       

Sayfa başı