|
||||||||||||||||||||||||||||||||
|
İMGELEMENİN İYİLEŞTİRİCİ GÜCÜ
Giriş 1980’li yılların başından beri psikonöroimmünoloji alanındaki klinik deneysel araştırmalar, bireylerin içinde bulunduğu psikolojik unsurların; alerji, soğuk algınlığı, kanser, bel, kalça ve akciğer sorunları, mide ve bağırsak problemleri gibi hemen hemen her tür hastalığın oluşmasında rolü olduğunu göstermektedir. PET, NMR gibi görüntüleme teknikleri ve EMG, biofeedback gibi ölçüm cihazları sayesinde gerek beyin faaliyetleri hakkında gerekse duygu ve düşüncelerin, psikolojik hallerin beden fizyolojisi üzerindeki etkileri hakkında oldukça detaylı bilgiler edinilmiştir. Yine bu bilim dalının yaptığı araştırmalar, zihinsel imgeleme çalışmalarının hastalıkların iyileştirilmesindeki rolünü ve önemini de göstermektedir. İmgelemenin yani imajinasyonun sağlık üzerindeki etkisini ortaya koyan ilk isimlerden biri Dr. Martin Rossman’dır. Rossman, 1972 yılından beri çalıştığı kliniklerde hastalarına imgeleme çalışmaları yaptırmış ve elde ettiği bulguları ve çeşitli vakaları kitap haline getirmiştir. Dilimize, “İmgelemenin İyileştirici Gücü” olarak çevrilen eserinde imgelemenin ne olduğu, nasıl yapılması gerektiği ve hastalıkların iyileştirilmesi sürecinde bu yeteneğimizden nasıl yararlanabileceğimizi gayet sade bir dille anlatmaktadır. Rossman, imgelemenin iyileştirici bir teknik olarak kullanılabildiğini 1972 yılında tanıştığı Dr. Irving Oyle’den öğrenir. California’nın Bolinas sahil kentinde bir sağlık kliniğinin kurucusu ve yöneticisi olan Dr. Oyle, rutin olarak verilen ilaçların yerine hastalarının gevşemesini ve şifayı zihinlerinde canlandırabilmesini amaçlar. Onların neden hasta olduklarını ve iyileşmek için neler yapabileceklerini söyleyebilecek bir bilge figürüyle sohbet ettiklerini imgelemelerini ister. Oyle’nin çalışmalarından çok etkilenen Rossman Dr. Oyle ile üç yıl birlikte çalışır ve holistik şifa anlayışının önemini kavrayarak imgeleme yoluyla kendisinin de şaşarak gözlediği çarpıcı iyileşme vakalarına tanıklık eder. 1972 yılının sonunda Dr. Carl Simonton ve eşi Stephanie Simonton’un imgeleme yaptırarak kanserli hastaları iyileştirebildiklerini öğrenir ve onların tekniklerini daha detaylı öğrenir. Simontonların yaptığı gayet yalındır. Hastanın gevşemesini ve bağışıklık hücrelerinin sayıca çok, etkili ve güçlü olarak imgelenmesini, öte yandan kanserli hücrelerin yalıtılmış, çekinik ve zayıf olarak imgelenmesini öngörmektedir. İnsanlar imgeleme sırasında kendi özgün yaklaşımlarını belirlemekte serbesttir. Örneğin zihinlerinde şövalyelerin düşmanlarını bozguna uğratmasını canlandıranlar da olmuştur vahşi köpeklerin et parçalarını dişlemesini canlandıranlar da. Simonton ve meslektaşları zihinsel imgeleme tekniklerini, tıp açısından iyileşmez kabul edilen 159 kanserli hastaya öğretirler. Normalde, bu durumdaki hastalara verilen yaşama süresi on iki aydır. Dört yıl sonra, hastalardan altmış üçü hâlâ yaşmaktadır. Bunlardan 14’ünde hastalığın hiçbir izi kalmamış, 12’sinde kanser gerilemiş ve 17’sinde de dengelenmişti. Basit bir üşütme bile olsa herhangi bir hastalığa tutulan kişilerin iyileşmeyi temin edebilmeleri için olabildiğince sağlıklı imgeler üretmesi gerekmektedir. Sağlığımız için olumsuz sonuçlar yaratan her inanç ve imge kafamızdan kovulmalı ve düşüncelerimizin yalnızca birer resim olmadığının şuuruna varılması gerekmektedir.
İmgeleme
Nedir? İmgeleme zihin-beden iletişiminin bir yoludur. İmgeleme sinir sistemimizin önemli bir bölümünün doğal bir dilidir. İmgeleme, esas olarak görebildiğimiz, işitebildiğimiz, dokunabildiğimiz, koklayabildiğimiz ya da tadabildiğimiz bir düşünce akışıdır. İmge, deneyimlerinizin ya da fantezilerimizin içsel bir temsilidir. Zihnimizin bilgileri kodlama, depolama ve ifade etme biçimidir. İmgeleme rüyaların ve hayallerin, anıların ve geçmiş yaşam anılarının, planların, projeksiyonların ve olasılıkların bir yansımasıdır. O; sanatların, duyguların ve en önemlisi de daha derinlerdeki benliğimizin dilidir. İmajinasyon iç dünyamıza açılan bir penceredir. Düşüncelerimizi, hislerimizi ve yorumlarımızı gösterir. Ancak pencere olmasının ötesinde de bir anlam taşır. Yaşamımızı yönlendirebilen ve sağlık durumumuza şekil verebilen bilinçdışı çarpıklıklardan kurtulmamızı sağlar ve bu anlamda bir dönüşüm aracıdır. İmajinasyon olmasaydı insanlık çoktan ölmüş olurdu. Yeni potansiyelleri değerlendirebilme yeteneği yani imgeleme sayesinde ateş keşfedilmiş; silahlar yaratılmış; ekinler yetiştirilmiş; binalar inşa edilmiş; otomobiller, uçaklar, uzay mekikleri, televizyon ve bilgisayarlar icat edilmiştir.
İmgeleme ve
Fizyolojik Değişim İmgelemenin iyileştirici gücü, onun doğrudan fizyolojik etkileri aracılığıyla bilinmektedir. İmgeleme sayesinde bedensel fonksiyonlarımızın çoğunda bilinçli bir etkiyle oluşamayacağını düşündüğümüz değişimleri yaşama geçirebiliriz. Bedensel fonksiyonlarımızın bir kısmı merkezi sinir sistemi denetiminde ve isteğe bağlıdır. Örneğin hepimiz elimizi kaldırıp saçlarımıza dokunuruz. İstersek yürür istersek otururuz. Bunlar isteğe bağlı davranışlar olup beynin belli bir bölgesinin denetimindedir. Oysa tükürük salgımızı isteğe bağlı olarak artırıp azaltamayız. Ya da kalp çalışmamızı istemli olarak hızlandırıp yavaşlatamayız. İsteğimiz dışında kalan bu fonksiyonlar otonom sinir sisteminin denetimindedir. Otonom sinir sisteminin faaliyetini istemli olarak etkileyemeyiz ama imgeleme yeteneğimiz sayesinde etkileriz. Yani otonom sinir sistemi imgelemeye tepki verir. Örneğin gözlerinizi kapatıp gevşeyin. Bir elinizde sarı ve sulu bir limon tuttuğunuzu imgeleyin. Limonu ikiye böldüğünüzü, limonu bir bardağa sıktığınızı ve bardağı dudaklarınıza yaklaştırıp o ekşi limon suyunu içtiğinizi düşünün, tadını ve kokusunu algıladığınızı imgeleyin. Eğer bu imgeleme sonucu dudaklarınız büzüşüp ağzınız sulanıyorsa -ki pek çok insanda bunlar olur- bu otonom sinir sisteminizin imgelemeye tepki verdiğini gösterir. Biofeedbek, hipnoz ve meditasyon üzerine yapılan ve ölçmeye dayalı olan araştırmalar insanın kendi kendini düzenleme kapasitesinin oldukça yüksek olduğunu gösterir. Gevşedikten sonra gerçekleştirilen ve belirli bir noktaya odaklanan imgeleme çalışmalarının; kalp atışlarını, kan basıncını, solunumu, alınan oksijen ve verilen karbondioksit miktarını, beyin dalgalarının ritmini ve derinin elektriksel karakteristiklerini, kan akışı ve ısıyı, mide ve bağırsakların reaksiyonlarını ve salgılarını, cinsel uyarılmayı, hormon düzeylerini, bağışıklık sisteminin işleyişini etkilediği tespit edilmiştir. Tüm bunlar imgelemenin bedenin temel kontrol sistemlerini etkilediği anlamına gelir. Ciddi ya da kronik bir hastalıktan kurtulmak için imgelemenin yanı sıra başka düzenlemelerin de yapılması elbette ki gerekir. Örneğin yaşam tarzının değişmesi, hayata ve olaylara karşı sergilediğimiz tutumların değişmesi, duygusal yaraların iyileştirilmesi, ilaç içmek, gerekirse ameliyat olmak, çeşitli egzersizler yapmak, tıp alanının sunabileceği desteği almak gerekebilir. Bu süreçte imgeleme çalışması yapmak ne gibi değişikliklere ihtiyacımız olduğunu, o değişiklikleri nasıl gerçekleştirebileceğimizi görebilmemizi sağlayan etkili bir araçtır. Bizzat kendi bilinçaltımızın çözümlememiz gereken duygu ve inançlarımızı gösterdiği bir yardımdır. Aynı zamanda iyileşmek için ihtiyacımız olan rehberliği sunma biçimidir.
Vaka Jeffrey 30 yaşında başarılı bir yöneticidir. Yıllardır tekrar tekrar nükseden pepsin ülseri sorunu nedeniyle Rossman’a gelir. Gevşemeyi ve imgelemeyi öğrenerek mide ağrısından kurtulur. Jeffrey, midesindeki ağrıyı bir yangına benzetir. Dağlardan çağıldayan buz gibi soğuk suların bu yangını söndürdüğünü ve kavrulmuş bölgeyi serinlettiğini imgeler. Bu imgelemeyi birkaç dakika yaptığı zaman saatlerce ağrı duymadığını fark eder. Ancak iki hafta sonra ağrılar geçmemeye hatta daha da artmaya başlar. Bunun üzerine sonraki seansta Rossman, Jeffrey’i gevşetir ve ağrıların neden nüksettiğini anlaması yönünde telkin verir. Jeffrey, midesinin içini çimdikleyen bir el imgesinin farkına varır. Jeffrey zihinsel olarak ele, bunu neden yaptığını sorduğu an el sımsıkı bir yumruk halini alır. Ele neden kızgın olduğunu sorar. El ona şu yanıtı verir: “Çünkü onu hiç kimsenin göremeyeceği bir yere kilitledin ve durumu gittikçe kötüleşiyor.” Rossman, kilitlediği şeyin ne olduğunu imgelemesini ister. Jeffrey, kaotik bir biçimde dönüp duran şeylerle dolu şeffaf bir çuval görür. Çuvalı bir süre gözlemler ve şunu söyler. “Çuvalın içindeki kalbim. Her şey çarpışıyor ve zarar veriyor.” Romsan bu çalışmanın devamını şöyle anlatır: “Jeffrey’den çuvalı açtığını imgelemesini istedim. Ancak açmayı denediğinde korktu. İçinde çok fazla acı olduğu için hepsini bir kerede serbest bırakamayacağını söyledi. Ben de bunun üzerine çuvalın içinden yalnızca bir şeyi çıkarmasını ve onu imgelemesini istedim. Babasının yüzünü imgeledi. Duygusal açıdan oldukça katı olan babasıyla ilgili acı dolu çocukluk anıları zihninde canlanıverdi.” Bir dizi seansın ardından Jeffrey kendisini üzen babasının katılığıyla ilgili kalbine kilitlediği hisleri açmaya başladı. Bunu yaptıkça duygusal ve fiziksel anlamda kendini daha iyi hissediyordu. İmgeleme sayesinde yalnızca pepsin ülseri ağrılarından kurtulmakla kalmadı, aynı zamanda duygusal ihtiyaçlarını daha iyi ifade edebilmeyi ve karşılayabilmeyi öğrendi.
İmgeleme ve Beyin İlişkisi
İmgelemenin temel mekanizmaları halen bir muammadır. Bununla birlikte son 40 yıldır imgelemenin, sinir sistemimizin önemli bir bölümünün doğal dili olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Gerçek anlamda hepimiz iki beyne sahibiz. Bunlardan biri sözcükleri ve mantığı kullanarak düşünmekle meşguldür. Buna karşın diğeri de imge ve hisleri kullanarak düşünmektedir.Çoğu insanda sol beyin esas olarak konuşma, yazma ve kullanılan dili anlamaktan sorumludur. Mantıksal ve analitik olarak düşünmektedir. Ait olduğu kişinin ismiyle özdeştir. Öte yandan sağ beyin resimler, sesler, yalın ilişkiler ve hisler temelinde düşünür. Görece sakin olmasına karşın son derece zekidir. Sol beyin olguları parçalara ayırıp analiz ederken sağ beyin parçaları bir araya getirerek senteze ulaşır. Sol beyin mantıksal düşüncede daha gelişkindir; sağ beyin ise duygulara daha yakındır. Sol beyin dış dünya ile yani kültür, anlaşmalar, iş ve zamanla daha çok ilgilidir. Sağ beyin ise iç dünya ile yani algı, fizyoloji, form ve duyguyla ilgilidir. Sol ve sağ beyin arasındaki temel ayrım, bilgiyi nasıl özümsediklerinde yatar. Sol beyin bilgiyi sıraya dizilmiş biçimde değerlendirirken, sağ beyin bilgiyi aynı anda değerlendirir. Virajlı bir yolda ilerlemekte olan bir tren imgelediğimizi düşünelim. Virajın dışında zeminde bulunan gözlemci, treni birbirine bağlanmış ayrı ayrı vagonların geçişi olarak algılar. Gördüğü vagonun önündeki ve arkasındaki vagonları güçlükle algılar. Bu gözlemci treni sol beyni ile algılamaktadır. “Sağ beyni” ile algılayan gözlemci ise zeminden yüzlerce metre yüksekteki bir balondaymış gibidir. Oradan yalnızca trenin bütününü görmekle kalmaz, aynı zamanda izlediği yolu da görür. Hangi bölgede ilerlediğini, hangi şehirden ayrıldığını ve hangi şehre ulaşacağını da algılar. Sağ beynin olayları daha geniş bağlamda kavrayabilme
yeteneği onu şifa ve imgelemede önemli kılar. Tek tek parçaları değil,
bağlı oldukları bütünle olan ilişkilerini görmemizi sağlar. Sorunun
geçmişteki sebebini anlamamızı ve o süreçte hissettiğimiz duygulara,
oluşturduğumuz inanç kalıplarına ulaşmamızı sağlar. Sebepleri görüp
hissettiğimiz duyguları serbest bıraktıkça yaşanmış olaylar ve
hissedilen duygular yepyeni bir bakış açısı ile sentezlenmeye başlanır.
Bu “Sağ beyin” perspektifini kullanarak iyileşme için gerekli
yardımı kendi iç kaynaklarımızdan almadır. Böylece sorunlara yeni
çözümler üretilebilir ve bir sorun ya da hastalığa ilişkin gizli kalmış
çıkış yolu bulunabilir. Sağ beyin imgelemenin yanı sıra duygularla da özel bir ilişki içindedir. Duygularla ilişki içinde olması şifa sürecinde ona özel bir güç katar. Sağ beynin yüz ifadelerindeki, beden dilindeki, konuşmalardaki ve hatta müzikteki duyguları kavrama noktasında yoğunlaştığı çok sayıda çalışma ile ortaya konmuştur. Bu, şifa için can alıcı bir önem taşır. Çünkü duygular hastalıkların ve rahatsızlıkların çoğunun temelinde yatan psikolojik ve fiziksel koşulların belirleyicisidir. Kendi içimizde bir çatışma yaşadığımızda bedenimiz bir savaş alanına dönüşür. Uzun ve ciddi bir mücadelenin bedeli de ağır olabilir. Çatışan tarafların pazarlık masasına çekilmesi, şifa sürecinin başlangıcı olabilir. Unutulmamalıdır ki hedef “sol beyinli” ya da “sağ beyinli” bir kişi olmak değildir; “bütünlüklü” bir beyine sahip olmaktır. İmgeleme sağ beyinin ve insan bilinçdışının ana dilidir. Çoğumuz günlük yaşamımızda sol beyinin dilini ve mantığını anlayıp kullanabiliyoruz. Bilincinde olduğumuz ihtiyaç ve arzularımıza nispeten daha aşinayız. İmgeleme, sessiz kalan sağ beyine ihtiyaçlarını ifade etme ve özel niteliklerini şifa sürecine katma şansı tanımaktadır. İmgeleme, sessizliğe gömülü zihninizle onun kendi dilini kullanarak iletişime geçmek demektir. Son derece zengin, sembolik ve kişisel bir dildir. İmge üreten beyninizi ne kadar gözlemlerseniz ve onunla ne kadar etkileşime geçerseniz, daha sağlıklı hale gelmek için onu o kadar hızlı ve etkin bir biçimde kullanabilirsiniz. Hasta olduğumuzda ilk önce kendimizi neden hasta hissettiğimize ve iyileşmek için ne yapmamız gerektiğine ilişkin uzun ve zorlu düşüncelere dalmamız kaçınılmazdır. Hastalığımız kronik ya da ciddi boyutlardaysa, muhtemelen birçok doktora danışırız. Onlar bir teşhis koyarlar. Buna rağmen tedavi iyileşmemizi ya da rahatlamamızı bile sağlamayabilir. Sol beyine özgü düşünceler sonuç vermiyorsa, “ikinci bir bakış açısı” olarak sağ beynimize neden danışmayalım ki?
Hastalık ve
Olumsuz Duyguların İlişkisi 19. yüzyılda yaşamış bir doktor olan ve patoloji biliminin kurucusu olarak tanınan Rudolph Virchow der ki “çoğu hastalık fizyolojik bir zayıflıkla birleşen mutsuzluktan ibarettir.” İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki çalışmalar, hastaların birinci elden klinik bakıma ihtiyaç duyduğu tüm sorunların yüzde 50’si ila 75’i, ağrı ya da hastalık biçiminde ortaya çıksalar da köken itibariyle duygusal, sosyal ya da ailevidir. Kuşkusuz duyguların kendisinin sağlıksız olduğu söylenemez. Aksine yaşamın getirdikleri karşısında verilen normal tepkilerdir. Ancak önemli duyguların anlaşılması ve ifade edilmesi hastalıklarda önemli bir faktördür. Duygularımızı sağlıklı bir biçimde ifade edebilme noktasında yerleşik değerlere ve geleneklere sahip değiliz. Üzüntü, korku ve öfke gibi olumsuz duygular karşısında çok çeşitli tepkiler verebiliriz. Bağırma, ağlama, içe atma, depresyona girme gibi. Bilinçdışı bir biçimde, bizleri bu tür tatsız duygulardan koruyacak bir savunma seti geliştiririz. Buna karşın güçlü duyguların kendisini bir şekilde ifade etmesini engelleyemeyiz. Anlaşılamadıkları ve yok sayıldıkları takdirde kendilerini, ağrı ya da hastalık olarak ifade ederler. Her hissettiğimiz duyguyu ifade etmemiz gerekmez. Ancak güçlü ve ısrarcı olan duyguların ifade edilmesi ya da çözülmesi gerekir. Çünkü sürekli bir biçimde inkar edilmeleri halinde fizyolojik bir dengesizliğe ve hastalığa yol açabilirler. Alice’in öyküsü, bastırılan duyguların ağrılara yol açabileceğini ve uygun bir biçimde ifade edilmeleri halinde iyileşmeyi sağlayabileceğini gösteren güzel bir örnektir.
Vaka Alice kırk yaşlarındaydı. Aylar önce göğüs kanseri teşhisi konmuştu. Onu iyileştirmek amacıyla ameliyattan ve ışın tedavisinden yararlanılmıştı. Tedavisi sırasında ve kanserden kurtulmasında, imgeleme ve vizüalizasyon tekniklerinin bolca faydasını görmüş olan zeki ve kendine hakim bir kadındı. Bununla birlikte kürek kemiklerinin arasında sürekli bir ağrı duymaya devam ediyordu. Kanser uzmanlarınca yinelenen incelemeler ve röntgen filmleri, ağrısına neden olan herhangi bir fiziksel belirtiye rastlayamıyordu. O bölgedeki ağrının neden kaynaklandığını ve ağrıdan kurtulmak için ne yapması gerektiğini öğrenmek istiyordu. Kitapta anlatılan bir imgeleme tekniğini uygulamayı kararlaştırdık: İçsel Rehber olarak adlandırdığımız imgesel bir bilge figürüyle konuşmayı denedi. Alice gevşedi ve kendisini sarp bir kayalığın yamacında güzel bir kumsalda imgeledi. İçsel Rehber imgesini çağırdı. Yanmakta olan ateşe bakan Büyücü Merlin gibi biri canlandı zihninde. Onu selamladıktan sonra sırtındaki ağrıları sordu. Birkaç saniyelik suskunluğun ardından gözyaşı dökmeye başladı. İçsel Rehber, Alice’in yardıma ihtiyacı olduğunu söylemişti ve bu yüzden ağlıyordu. Hastalığı sırasında güçlü ve yürekliydi. Eşini ve ailesini sakinleştirip çevresine güven veren hep o olmuştu. Check-up’lara ve muayenelere her zaman tek başına gitmişti. Aslında bundan çekiniyordu ama eşinden ya da ����ocuklarından kendisine eşlik etmesini ve desteklemesini istediğinde onları rahatsız edebileceğinden korkuyordu. Hastalığı ve tedavisi hakkındaki düşüncelerini, şüphelerini ve korkularını açığa vurmayarak sevdiklerini korumaya çalışıyordu. Alice, İçsel Rehberine ailesinden yardım isteyerek onları tedirgin etmek istemediğini söyledi. İçsel Rehberinin verdiği yanıt ise şu oldu: “Zaten şu halde de tedirgin durumdalar. Tedaviniz sırasında sizin yanınızda yer alıp sevgi ve ilgilerini sunabilirlerse kendilerini daha iyi hissedeceklerdir.” Alice bunun doğru olduğunu hemen fark etti. Eşi John’dan yardım istediğini imgeledi. Eşinin randevu defterini çıkararak gözden geçirdiğini zihninde canlandırdığı için gülümsedi. “Vakit ayırabilecek misin?” diye sorduğunu zihninde canlandırdı. Eşi ince gözlüklerinin üzerinden ona bakarak “Yaratırız.” diye karşılık verdi. İmgeleme sona erdiğinde ağrısı önemli ölçüde hafiflemişti. “Gerçek yaşamda John ile bunu konuşma ihtiyacının olduğunu anlaması” bile yetmişti. Hepimiz, Alice’in yaptığı gibi düşüncelerimiz ve duygularımız arasındaki çatışmalar nedeniyle heyecanlarımızı bastırabiliriz. Alice duygularını kendine saklamanın daha uygun olacağını düşünürken sonunda onları sevdikleriyle paylaşmasının hem kendisinin hem de onların yararına olduğunu fark etmiştir. Dr. Rossman’ın imgelemeyi kullanma yönteminin ve insandaki “içsel rehber” yaklaşımının birçok kültürde kökleri binlerce yıl gerilere dayanan bir geçmişi vardır. İçindeki sese kulak vererek ulaşılan uyanış ya da aydınlanma, kadim din sistemlerinin çoğunda merkezi bir unsurdur. Bunun izleri Tibetli Budist Abhidharma’dan tutun Amerikalılara özgü inançlara, batılı dinlerdeki koruyucu melekler hiyerarşisine kadar görülebilir.
Hangi Tür
Hastalıklar İmgeleme Yolu İle Tedavi Edilebilir? Ön çalışmalar imgelemenin çok çeşitli hastalıkların tedavisinde etkili olabileceğini göstermiştir. İmgelemenin faydaları öylesine çeşitlidir ki onu hastalıklardan ziyade insanları tedavi etmenin bir yolu olarak değerlendirmek daha uygundur. İmgeleme, basit bir baş ağrısından tutun da ölümcül bir hastalıkta bile mucizeler yaratabilir. İmgeleme ile gevşemeyi ve bedenimizi istediğimiz şekilde kontrol etmeyi gerçekleştirebiliriz. Ağrıları ya da diğer hastalık belirtilerini hafifletebilir, azaltabilir ve ortadan kaldırabiliriz. Kan akışını ve kas gerginliğini artırıp azaltabiliriz. Bağışıklık sistemimizin tepkisini düzenleyebiliriz. Yaşam tarzımızın ya da alışkanlıklarımızın hastalığımızı derinleştirip derinleştirmediğini ve iyileşmek için hangi değişikliklere ihtiyacımız olduğunu görebiliriz. İmgeleme içimizdeki güçleri kullanmamızı mümkün kılabilir. Umudu, cesareti, sabrı, azmi, sevgiyi ve hemen hemen her hastalıkla mücadele etmek ve iyileşmek için bize yardım edebilecek diğer nitelikleri keşfedebiliriz. Kuşkusuz kimi belirtiler ve hastalıklar imgelemeye diğerlerine oranlara daha kolay yanıt verir. Stresin neden olduğu ya da kötüleştirdiği koşullar, çoğu zaman imgeleme tekniklerine oldukça olumlu yanıt vermektedir. Baş ağrısı, boyun ağrısı, sırt ağrısı, “sinirsel mide ağrısı”, bağırsak sorunları, alerjiler, kalp çarpıntıları, baş dönmesi, bitkinlik ve anksiyete gibi ortak sorunlar için aynısı geçerlidir. Kalp krizi, kanser, eklem iltihabı ve nörolojik hastalıklar gibi temel sağlık sorunlarımız ise genellikle stres, anksiyete ve depresyonlar ile daha da kötüye gitmektedir ya da hastalığın kendisi stres, anksiyete ve depresyonlara neden olabilmektedir. İmgeleme yoluyla çoğu zaman her hastalığın duygusal boyutu hafifletilebilmektedir. Böylece duygusal güçlüklerin aşılmasıyla fiziksel anlamda şifaya ulaşma yönünde adım atılabilmektedir.
Gevşemenin
Önemi Fiziksel ve zihinsel olarak gevşemenin iyileşmeye olan etkileri 1930’lu yıllardan beri bilinmektedir. Gevşeme etkili ve aktif bir imgeleme çalışmasından önce de yapılması gereken bir uygulamadır. Bu sayede beyin imgelemeyi etkin olarak yapabileceği bilinç halinin titreşimlerine geçer. Rossman kitabında, 1930’lu yıllarda Edmund Jacobsen adlı hekim tarafından geliştirilen ve “Katlamalı Kas Gevşemesi” olarak adlandırılan yöntemin bir varyasyonunu sunmaktadır. Günlük olağan faaliyetler sırasındaki uyanıklık halinde beyin, saniyede 14 ile 30 Hz arası dalga üretir ki bu dalgalar Beta dalgası olarak adlandırılır. Zihinsel gevşeme, rahatlama durumlarında ise saniyede 7 – 14 Hz olan Alfa dalgası saptanır. İmgeleme, hayal kurma, yaratıcılık ve ilham alma gibi faaliyetler bu dalga boyunda gerçekleşir. Harvard’da, Cornell’de ve Chicago Üniversitesi’nde kas fizyolojisi üzerine yapılan araştırmaların öncüsü olan Jacobsen, çeşitli hareketleri gerçekleştirdiğini imgeleyen insanların kaslarının gerginlik düzeyini değiştirebildiğini fark etmiştir. Kaslara elektrotlar yerleştirilmiş ve insanlardan yürüdüklerini imgelemeleri istenmiştir. Kaslardaki elektriksel aktiviteyi ölçen EMG, gerçekten yürüyen insanlarınkiyle aynı elektrik sinyallerini kaydetmiştir. Aynı şekilde insanların sandviç yediklerini imgelediklerinde çene kasları bilinçdışı olarak harekete geçmektedir. Jacobsen kas gerginliğinin çok çeşitli tıbbi şikayetlerde görülen ortak bir sorun olduğuna inanmıştır ve insanlara gevşemeyi öğretecek sistematik bir yöntem geliştirmiştir. Bunun dışında daha pek çok etkili gevşeme tekniği bulunmaktadır.
Gevşeme
Uygulaması Bir gevşeme kaseti temin edin. Ya da kitaplardan bulabileceğiniz gevşeme egzersizini kaydedin. Gevşemek için sessiz ve özel bir mekanda bulunduğunuzdan emin olun. Hiç kesintiye uğramayacak şekilde yirmi beş dakikanızı ayırın. Telefonunuzu açık bırakın ya da telesekreterinizi devreye sokun. Bir arada yaşadığınız insanlardan gerçekten acil bir durum olmadıkça sizi rahatsız etmemelerini isteyin. Üzerinizde rahat bir kıyafet olsun. Dar ya da rahatsızlık verici her şeyi gevşetin. Işığı azaltın. Ortam gevşemeye mümkün olabildiğince elverişli olsun. Gevşemeyi bir kez başardıktan sonra bir trende ya da meşgul bir günün ortasında bile uygulayabilirsiniz. Ancak o zamana dek koşulları kendiniz için elinizden geldiği kadar kolaylaştırmaya çalışın. İnsanların çoğu gevşemek için sırtüstü uzanmayı daha uygun bulurken, rahat bir koltuğa oturmayı ya da yerde bağdaş kurmayı tercih edenler de vardır. İlk olarak gevşemek için size en kolay gelen konumu alın. Daha da rahat olmanız adına istediğiniz an konumunuzu değiştirebilir ya da hareket edebilirsiniz. Kimileri uzandıklarında öylesine kolay gevşerler ki uyuya kalırlar. Uygulama sırasında uyuya kalıyorsanız oturmayı deneyin. Uyumak size zarar vermez ancak derin bir gevşemenin tüm getirilerinden faydalanamazsınız. Uyanık olmamanız halinde bu sakin ve odaklanmış halinizi, imgeleme için kullanamamış olursunuz.
Gevşeme Hangi
Sıklıkta Uygulanmalı? Sağlıkla ilgili bir sorununuz varsa, gevşemeyi günde en az iki kez uygulamak gerekir. Her bir seans için yirmi ila yirmi beş dakika yeterlidir. Sabahları ve öğleden sonraları, pek çoğumuz için en uygun zamanlardır. Sabahki uygulama bizi gevşemiş ancak uyanık bir zihne kavuşturur. Bu da genellikle gününüzün sakin bir biçimde geçmesine katkıda bulunur. Öğleden sonraki uygulama ise gün içerisinde biriken gerginliği hafifletmemizi ve daha sakin bir akşam geçirmemizi sağlar. Geceleri yatakta uygulamak kimilerinin uyumasına yardımcı olurken kimilerini ise verdiği enerjiyle uyanık tutmaktadır. Uygulamalar için size en uygun olan zamanları deneyerek tespit edin. İki ya da üç hafta boyunca düzenli olarak gevşediğinizde sisteminiz gevşeme yönünde ilk adımını atmış olur.
İmgeleme ve
Hayatta Kalma Oranı Arasındaki İlişki Dallas’taki Texas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Merkezi’nden araştırmacı psikologlar Jeanne Achterberg ve Frank Lawlis, Simonton’un zihinde canlandırma tekniği ile çalışan kanser hastalarının imgelemelerini incelemiştir. İmgelemenin belirli karakteristikleri ile hayatta kalma oranlarındaki artışın arasındaki bağı ortaya koyabilmişlerdir. Ulaştıkları bulgular, sağlıklı bir bağışıklık sisteminin fonksiyonları ne kadar güçlü ve aktif biçimde imgelenirse hasta için o kadar faydalı olduğunu göstermiştir. Anatomik doğruluk ve kesinlik, imgelemenin sonuçlarını etkileyen bir faktör olarak görünmemektedir. Aksine iyileşmenin sembolik temsili çoğu zaman daha etkilidir. Bununla birlikte kimi vakalarda iyileşmeye ilişkin anatomik ve fizyolojik ayrıntıları imgelemenin başarıyı artırdığını gösteren çalışmalar da mevcuttur. Odaklanmak üzere hangi imgelemeyi seçerseniz seçin yaratacağı etkide pratiğin sıklığının özel bir önemi olacaktır: İmgelemeyi en sık ve en içten biçimde gerçekleştirenler ondan en büyük faydayı görecek olanlardır. Bu yüzden imgelemeye başlayınca onu sık sık ve tüm kalbinizle gerçekleştirin.
Pratik Öneri Gevşeyin ve huzurlu içsel mekanınıza çekilin. Sakinleşip yoğunlaşın ve dikkatinizi doğrudan doğruya sizi en çok üzen belirtilere odaklayın. Hastalığınızla bağlantılı hiçbir belirti yoksa bedeninizin hastalıktan etkilenen bölgesine ya da hastalığın adına odaklanabilirsiniz. Sakin bir biçimde yoğunlaştığınızda zihninizde o sorunu ya da belirtiyi temsil eden bir imgenin canlanmasına izin verin. Zihninize ne tür bir imge gelirse gelsin kabul edin ve ona odaklanın. Bu size tanıdık gelen bir imge de olabilir, size yabancı bir imge de olabilir. Belirtilerinizle bağlantısını çözebilirsiniz ya da çözemeyebilirsiniz. Ne olursa olsun oluşmasına izin verin ve daha da açık bir hal almasını sağlayın. Onu dikkatli bir biçimde ayrıntılarıyla gözlemleyin. Ardından da o tabloda neyin yanlış olabileceğini belirlemeye çalışın. Ağrıyı, hastalığı ya da sorunu temsil eden nedir? Bu noktaya kadar imgelemenin aydınlatıcı türünü kullanmış olursunuz. Ardından şifa ya da sorununuzun çözümünü temsil eden yeni bir imgenin oluşmasına izin verin. Hastalık imgesini sağlık imgesine dönüştürebilecek her türlü şifa sürecinin gerçekleşeceğini imgeleyin. Duyumlarınızdaki değişimlere dikkat edin ve onları bedeninizle bağlantılı, teşvik edici işaretler olarak algılayın.
Vaka Bir yıldır ciddi boyutlarda ve aralıksız süren sırt ağrılarından şikayetçi olan bir hasta sırtına saplanan bir bıçak imgesi algıladı. Yönlendirmeli imgeleme esnasında kendisine o bıçağı kimin sapladığı soruldu. Bıçağı, onu dolandırarak iflasa sürükleyen eski iş ortağının sapladığını gördü. İçinde duyduğu öfke ve üzüntüyü kabullenerek ifade etmesini sağlamak üzere tavsiye amaçlı bir dizi kısa seans gerçekleştirildi. Duygularını dışarı vurduğunda sırtındaki ağrı son buldu.
Gerçek Şifa Bilinçdışında Gerçekleşir Hastalık veya problemlerin kökenleri veya sebepleri bilinçdışındadır. Bu kökenlerin veya sebeplerin anlaşılması ve onların çözümlenip şifaya kavuşturulması da bilinçdışının kendi yöntemleriyle olunca gerçek ve kalıcı şifaya kavuşulmuş olur. Bilinçdışının kendi dilini kullanarak onunla doğru iletişim kurduğumuzda ve ona yönlendirme şansı verdiğimizde muhteşem sonuçlar alınabilir.
Sonuç İyileşmenin, şifaya kavuşmanın tek değil pek çok yolu vardır. Farklı farklı teknikler ve uygulamalar ile özlediğimiz şifaya kavuşmak mümkündür. Bu yollardan biri olan imgeleme pasif bir şekilde ilaç içip iyileşmeyi beklemenin ötesinde kendi içimizdeki gücü, potansiyeli harekete geçiren bir uyarandır. Zihin beden bütünlüğümüz nedeniyle bedenimizdeki sorunların sebeplerini görmemizi sağlayan, o sebeplerden özgürleşmenin yollarını gösteren bilinçdışı varlığımız ile iletişime geçmek ve işbirliği yapmaktır. İmgeleme bireyin kendi öz varlığını rehber alarak içsel arınma yaşaması ve şifaya kavuşmasının reçetesidir. Derin gevşeme sırasında, belirli bir imgeleme tekrar tekrar “zihinde tutulduğunda”, duygusal beyin de denilen beyindeki limbik sistem imgelemeyi yürütülmesi gereken bir program olarak kabullenir. Eğer zihinsel ve duygusal değişikliklere ek olarak imgeleme, otonom sinir sisteminde görünen belirli değişiklikleri de kapsarsa, hipotalamus denilen bölge, limbik sistem tarafından bu değişiklikleri gerçekleştirmek üzere programlanır ve bunların etkisi bedende gözlemlenmeye başlar. Bu programlamanın olabilmesi için, imgelemenin sabırla ve sürece yayarak, belli aralıklarla tekrarlanması gerekir. Kaynak:
İmgelemenin İyileştirici Gücü Ege Meta
Yayınları |
|||||||||||||||||||||||||||||||