anasayfa hakkimizda linkler iletisim
   
   
   
SİTE PLANI
Şifa Nedir
Bireysel Hizmetler
Uygulamalar & Teknikler
Eğitimler
Psişik Korunma
Aura ve Enerji Alanı
Tamamlayıcı Yöntemler
Ruhsal Şifacılar
Yazılar
Kitaplar
 
 
 
   

AURA VE ENERJİ ALANI NEDİR?

 

Fadime ÇELİK

 

Aura ya da enerji alanı konusuna girmeden önce enerji kavramıyla ilgili olarak ne anladığımızı ve ne anlatmak istediğimizi biraz açıklayalım.

Çevremizdeki her şeyin atomlardan oluştuğunu, canlı ve cansız dediğimiz her varlığı oluşturan atomların da nihai olarak enerjiden oluştuğunu biliyoruz. Çoğumuz, tüm kainatın ve varoluşların kaynağı olan enerjinin, fizik duyularımıza çarpan ve bilim insanlarının geliştirebildiği cihazlarla tespit edebildikleri skalasından haberdarız. Enerjinin ısı enerjisi, ışık enerjisi, elektrik enerjisi, manyetik enerji, mekanik enerji, kimyasal enerji, nükleer enerji, kinetik enerji, hidrojen enerjisi, potansiyel enerji, ses enerjisi vb. gibi çeşitlerini tanımlıyor ve biliyoruz.

Şamanlar, mistikler, metafizikçiler, okültistler, teozoflar, Kızılderililer, Polinezya yerlileri, kadim doğu bilgelikleri, ruhsal şifacılar ve spiritüalistler ise, Ruslar tarafından “psikoenerjetik” diye adlandırılan daha başka güçlerin de var olduğunu kabul ederler. Bu daha başka güçlere çeşitli kültürlerde prana, chi (ki), mana gibi isimler verilir. Tarih boyunca bu daha başka güçlerle ilgili olarak görüş bildiren ve araştırma yapan insanlar tarafından od, illiaster, orgon, vril, vital güç gibi yüz kadar isimlerle de anılan bu süptil enerjilerin yaşamın sürekliliğinde ve bilincin tezahürlerinde son derece aktif ve etken bir güç olduğundan söz edilir. Kaynaklara göre bu güçler bedenle olduğu kadar zihinle de etkileşim halindedir. Bu güçler yaşantımızda çok etkindirler ve yararlı biçimde kullanılabilirler. Stanford Üniversitesi’nden madde bilimi profesörü Dr. William Tiler bu güçlerle ilgili olarak yapılan deneyler hakkındaki düşüncesini, “Görünen o ki, geleneksel bilimde tanıdıklarımızdan bütünüyle farklı yeni enerji alanlarıyla uğraşıyoruz” diye ifade etmiştir.

Hint felsefesinde karşımıza çıkan prana, atmosferdeki serbest bir enerji formu ve aynı zamanda canlı varlıklardaki hayat verici enerji olarak kabul edilir. Bedene gıdalar ve solunum yoluyla girer. Belli tekniklerin kullanılmasıyla normalüstü miktarlarda alınabilir. Bedende depolanabilir ve sağlığımızda ilerleme kaydetmek için kullanılmasının yanı sıra başkalarına yardım etmek ve şifa yapmak için zihinsel olarak yönlendirilebilir. Levitasyon gibi olağan dışı beceriler için kullanılabilir.

 

Tüm Cisimler Çevreyle Enerjetik Alış Veriş İçindedir

Bütün fizik maddeler bir enerji yayarlar ve aynı zamanda bir enerji alırlar. Kainat mütemadiyen birbirlerine enerji verip, enerji alan bir sistemden meydana gelmiştir. Bütün cisimler çeşitli varyasyonlarda çevresiyle enerji alışverişi içerisindedir. Canlı organizmalar da çevreyle sürekli bir enerji alışverişi içerisindedir. Ancak canlı organizmalar kendi bünyeleri içerisinde sürekli bir enerji dönüşümünü de gerçekleştirmektedirler.

Bizim yaşamımız biyokimyasal ve biyofiziksel düzeyde sürüp giden kesintisiz enerji dönüşümleriyle sürüp gitmektedir. Adına beden dediğimiz bu mükemmel organizasyon dışarıdan aldığı materyalleri ihtiyaçlarına en uygun biçimde enerjiye dönüştürüp bu enerjiyi en uygun yerde kullanabilecek şekilde programlanmıştır.

Bahsettiğimiz durum yani canlılığın fiziksel düzeydeki madde ve enerjileri alıp dönüştürdüğü gerçeği aslında madalyonun bir yüzüne ait gerçekliği tanımlar. Madalyonun diğer yüzünde ise çok eski zamanlardan günümüze kadar gelen kadim bilgiler ile modern araştırmaların ortaya koymaya başladığı gerçeklik vardır. Gerek kadim öğretiler gerekse modern araştırmalar canlılığın sürmesinde daha süptil ve daha asli olan başka bir enerjiye işaret eder. Bu enerjiye tüm evrene yayılmış olan yaşam enerjisi veya vital güç denir. Üstelik yaşam enerjisi olmaksızın fizik yaşamın var olamayacağını öne sürmektedirler.

Her maddenin her atomu, sürekli hareket içinde olan elektron ve protonlardan oluşur. Bu elektron ve protonlar elektrikseldir ve manyetik enerji titreşimleridir. Canlı maddenin atomları, cansız maddenin atomlarından daha aktiftir ve titreşimleri daha yüksektir. Bu nedenle ağaçların, bitkilerin, hayvanların ve insanların enerji alanları daha kolay saptanabilir ve görülebilir.

Atomik yapısı olan her şey, canlı ve cansız dediğimiz her şey kendisini çevreleyen bir enerji alanına sahiptir. Canlı ve cansız varlıkların etrafındaki enerji alanına aura denir. Kristallerin, bitkilerin, hayvanların ve insanların birbirlerinden farklı titreşimleri olan auraları vardır.

Olağan durumlarda bitkilerin, hayvanların ve insanların enerji alanı, psişik yetenekleri gelişmiş olan kişilerce görülebilmektedir. Bazı bireyler bu yeteneğe doğuştan sahiptir. Bazen bu yetenek, kimi insanların yaşamlarının belirli bir anında kendiliğinden ortaya çıkabilir. Bazı bireylerde ise, spritüel nitelikteki disiplinlerin kapsamında yer alan çeşitli uygulamalarla geliştirilebilir. Doğru bir tekniği uygulayan her bireyin psişik yeteneklerini geliştirme, auraları görebilme şansı vardır.

 

İnsan Aurası

İnsan aurası, fiziksel bedeni çevreleyen ve çeşitli renklerde algılanan bir enerji alanıdır. Bu alan bedeni her yönden sarar. Üç boyutludur. Sağlıklı bir bireyde, bedenin çevresinde elips ya da yumurta şekli oluşturur. Bedenin çevresinde 2,5- 3 m olduğu kabul edilir. Birey spritüel olarak geliştikçe aurasının enerjetik titreşiminin arttığı ve buna bağlı olarak hem fiziksel olarak sağlıklı olacağı hem de dışsal güçlerden o oranda az etkileneceği kabul edilir. Aurik alanları zayıf olanlar dışsal etkilerden daha çok negatif olarak etkilenir. Bunlar kolay yorulma, çeşitli sağlık sorunlarının ortaya çıkması vs.dir.  

Aura için, ‘Evrensel Enerji Alanı’nın varlıkların etrafında yer alan parçasıdır diyebiliriz. Bugün modern bilim de insan bedeninin etrafında tespit edilebilen bir enerji alanının varlığını kabul etmektedir. Bedenden yayılan bu enerjiler elektriksel, manyetik, ses, ısı, ışık ve elektromanyetik alanlar içermektedir.

Bu enerji alanlarının bazıları, bedenin içinden üretilmekteyken diğerleri ise dışarıdan alınarak beden tarafından dönüştürülmektedir. Bu olay aura ile çevremizdeki enerjiler arasında bir çeşit ozmos gibi düşünülebilir. Bitkilerden,  hayvanlardan,  insanlardan, gezegenden ve gezegen dışından gelen enerjileri auramız aracılığıyla özümseriz. 

Enerji Alanları Birbirleriyle Etkileşir

Aurayı ya da enerji alanını göremesek bile hepimiz bir şekilde enerji alanını deneyimliyoruz. Bu konuda herhangi bir bilgimiz yoksa bu yaşadığımız deneyimi adlandıramıyoruz. Şimdi bu deneyimlerin neler olabileceğine bir bakalım:

  

* Belli kişilerin yanında kendinizi tükenmiş veya iyileşmiş hissettiğiniz oldu mu?

* Belli mekanlarda kendinizi iyi hisseder misiniz? Ya da belli mekanlara gittiğinizde tedirginlikle oradan bir an önce uzaklaşmak istediğiniz oldu mu?

* Yeni tanıştığınız bir insana karşı onu fazla tanımadığınız halde yakınlık duyduğunuz oldu mu?

* Yeşillik yerlere gittiğinizde şarj olduğunuzu hisseder misiniz?

* Birisinin size baktığını hissettiğiniz oldu mu?

Hepimiz zaman zaman farkında olmadan aura etkileşimlerini tarif eden ifadeler kullanırız:

* “....’la tanıştım, elektriklerimiz pek tutmadı.”

* “İlk görüşte vuruldum.”

* “Adamda garip bir elektrik vardı, sen de hissettin mi?”

* “Gözlerinden sanki ateş fışkırıyordu.”

*  “Yo adam çok karizmatik canım.”

* “Konserde tüylerim diken diken oldu.” vs.

 Bunlar aslında enerji alanlarının etkileşimlerini tarif etmek için kullandığımız ifadelerdir.

İnsanlar bir araya geldiğinde yaşadıkları ve deneyimledikleri hislere göre enerji alanlarında sürekli bir etkileşim olur. Bu, psişik yetenekleri olan insanlar veya durugörürler tarafından açıkça gözlenebilen ilginç bir fenomendir.

 Gün içinde de her birimizin enerji alanı çevremizdeki insanların enerji alanıyla etkileşim halindedir. Auramızın titreşimi diğerlerininkine yakınsa onlarla aramızda doğal bir uyum vardır. Bu bireylerle daha iyi anlaşırız. Onlara sevgi ve sempati hissederiz. Ancak auramızın titreşimi ile uyumlu olmayan bireylerle geçinmemiz zorlaşır; onların yanında sıkıntı ve tükenmişlik duygusu hissedebilir, onlardan hoşlanmadığımızı söyleyebiliriz.

 

Düşüncelerimizin Auraya Etkisi

1959’da William and Mary Üniversitesinden Dr. Leonard Ravitz, İnsan Enerji Alanının kişinin zihinsel ve psikolojik durumuna göre değişiklik gösterdiğini belirlemiştir. Bu alanın, düşünce süreçleriyle ilişkide olan bir alan olduğunu belirtmiştir. Buna göre, bu düşünce alanındaki değişimler, psikosomatik belirtilerin oluşmasına sebep olmaktadır.

Okült bir özdeyiş de, “Bütün enerjiler düşünceyi izler.” der. Buradan hareketle bireyin ne düşündüğü, düşündüğünü ne sıklıkla düşündüğü aurası üzerinde doğrudan etkilidir. Çünkü auranın titreşimleri düşüncelerimize uygun olarak değişir. Olumlu duygu ve düşünceler auranın titreşimini yükseltirken korku, kaygı, endişe, nefret gibi olumsuz duygular auranın titreşimini düşürür.

Merhametli olmanın da, kızgın ve öfkeli olmanın da birer fizyolojisi vardır ve bu fizyolojik aktiviteler birbiriyle aynı değildir. Bu fizyolojik aktivitelerin her birindeki kalp ritmi, solunum ritmi, hücre kimyası, sinirsel aktiviteler ve kas fizyolojisi birbirinden farklıdır. Her bir halin fizik ve enerji bedenler üzerindeki etkisi farklıdır. Merhamet ve sevgi hisleriyle yayılan enerjinin niteliğiyle öfke enerjisinin niteliği aynı değildir.

 

Auranın Renkleri

Aura, yani insan enerji alanı, durugörürler tarafından genellikle mavimsi beyaz olarak algılanır ancak her zaman mavimsi beyaz olmayıp farklı renklerde de görülebilir. Yetenekli medyumlara göre bu renklerin bulanıklık ya da yoğunluk derecesi, renklerin aura içinde bulunduğu yerler bireyin zihinsel ve duygusal durumuyla, sağlığıyla yakından ilişkilidir. Auranın renkleri ve yoğunlukları gün boyunca yaşadığımız zihinsel ve duygusal iniş - çıkışlara göre, bu iniş ve çıkışı sağlayan ruh hallerimize göre dramatik bir biçimde değişir.   

 

Bireyler Arası Aura Etkileşimi

“Auramızın titreşimi, diğerlerininkine yakınsa doğal bir uyum vardır. Bu bireylerle daha iyi anlaşırız. Ancak auramızın titreşimi ile uyumlu olmayan bireylerle geçinmemiz zorlaşır, onların yanında sıkıntı veya tükenmişlik duygusu hissederiz.” Demiştik. Böylesi durumlarda uyumsuz olduğumuz kişiyi geri veya kötü diye nitelendirmek doğru değildir. Bu durum sadece enerjilerimizin aynı titreşimde olmadığını gösterir.

Başlangıçta hiç hoşlanmadığımız bir bireyle de zamanla çok iyi bir ilişki geliştirebiliriz. Çünkü her an hepimiz öyle veya böyle değişiyoruz. Kaldı ki bir arada bulunan, aynı evi paylaşan bireyler arasında zaten doğal olarak sürekli bir enerji alışverişi vardır ki bazı bilim adamları buna kuantum etkileşim demekteler. Bu alışverişler de hem yanımızdaki bireyin hem bizim enerji alanımızı sürekli değiştirir.

 

Alanlardaki Enerji Akışı

Enerji tıbbına göre fizik beden, aura olarak tanımlanan enerji alanının oluşturduğu negatifin fotoğrafı gibidir. Başka bir deyişle fizik beden, auranın enerjetik yapısına ve titreşim gücüne göre biçimlenmekte ve bütünlüğünü korumaktadır. Bu nedenle aura düzeyindeki her değişim fiziğe yansır. Bu değişimlerin fizikteki yansımaları kendini tükenmiş veya enerjiyle yüklenmiş hissetme, sağlıklı olma veya hastalanma şeklinde olabilmektedir.

Bir varlık canlılığını koruduğu sürece kozmosdan gelen çeşitli frekanslardaki enerjiyi aurasındaki şakralar aracılığıyla özümseyip fizik bedene iletir. Fizik beden de alınan besin maddelerini hücrelerinde özümseyip auraya enerji transferi sağlar. Bu durumda yaşayan sistemler hem dıştan içe doğru hem de içten dışa doğru sürekli bir enerjetik değiş tokuş durumundadır. Enerjetik alan fiziği desteklerken, fizik beden de enerji alanını desteklemekte böylece birleşik bir alan oluşmaktadır. Bu birleşik alan normal otonomisini koruduğu sürece sağlıklılık söz konusu olmaktadır.

O halde “hareket ve değişim” olgusu auramız için de geçerlidir. Durugörürler aurayı dans eden bir enerji seli gibi algılarlar. Auranın enerjetik karakteri her an çok çeşitli etkenlere bağlı olarak değişir. Uzun vadede ise yaşam deneyimlerimiz nedeniyle bilinçdışına kaydettiğimiz çeşitli kararlara (kimseye güvenmeyeceğim, beni kimse sevmez ki, intikamımı alacağım vb.), çeşitli duygulara (öfke, çaresizlik, kızgınlık, incinme, korku vb.) ve bilinçli farkındalığımıza bağlı olarak değişim gösterir. Bu nedenle her insanın aurası kendine özgüdür ve birbiriyle aynı özellikte iki aura yoktur.

Auradaki enerjiler bazen dışarı bazen de içeri doğru akarak sürekli sirküle olur. Bu enerjinin herhangi bir engelle karşılaşmadan akması bedenin sağlıklı olmasını sağlar. Akışa engel olan enerjetik bir blok varsa hastalık meydana gelir.

Örneğin solar pleksus (mide) bölgesinde bir sıkışıklık varsa bedene ulaşması gereken vital enerji, yaşamsal enerji azalır. Yani prana akışı tam olmaz. Çünkü solar pleksus şakrası hayat enerjisini fizik beden için çok önemli olan vital enerjiye dönüştürür. Aşırı gerilim, stres vital enerjiyi tüketir. Azalmış vital enerji genellikle hastalığın başlatıcısıdır.

Vital enerjinin tükenmeye başlamasıyla çabuk sinirlenme, karın veya göğüs bölgesinde sıkışma, tükenme hissi, iş yapmak için isteksizlik, üşengeçlik, sürekli uyku ihtiyacı, depresyon, atalet, cesaretsizlik ve çaresizlik hissi vs. başlar.

 

Aura Değişimini Tetikleyen Nedenler?

Auranın enerjetik örüntüsünü değiştiren etkenler fiziksel, zihinsel  - duygusal ve süptil etkenler olmak üzere gruplandırılabilir.

 Fiziksel etkenler; yenilen ve içilen gıda maddelerinin çeşit ve kalitesi, ilaçlar, solunan havanın kalitesi, fiziksel egzersiz yapıp yapmama, fiziksel yorgunluklar, dinlenme süreçleri ve giydiklerimizin (naylon ve sentetik giysiler zararlı, pamuklu, yün ve ipek giysiler yararlı) bileşimidir. 

 

Auranın enerjetik örüntüsünü değiştiren zihinsel- duygusal etkenler; bireyin içinde bulunduğu ruh hali, sınırlayıcı inançları, yaşadığı olumsuz deneyimler sonrası aldığı kararlar ve takıntılı düşünceler; endişe, korku, kaygı gibi psikolojik etkenlerdir. Örneğin son derece mutlu görünen bir insanın aurasını gözlemleyen bir durugörür, o insan sinirlendiği anda aurasındaki titreşim ve renk değişimlerini net bir şekilde tanımlar. Olumlu duygu halleri auranın çapını ve titreşimini artırırken olumsuz duygu halleri titreşimini düşürüp çapını küçültür.

Auranın enerjetik örüntüsünü değiştiren süptil etkenler ise auramıza dış uzaydan ve psişik atmosferden gelen çeşitli frekans ve dalga boylarındaki enerjilerdir. Auraların değişim ve gelişiminde yakın çevremizde bulunan diğer insanların auraları da etkendir. Bu katkı süptil etkenler kapsamına girer. Enerjetik olarak birbiriyle rezonansa, uyumlu bir ortak titreşime girebilen auralar arasında kendiliğinden bir enerji transferi başlar. Bu, bileşik kaplar misali dolu olandan boş olana doğru bir akıştır. Titreşimsel karakteri benzer titreşim alanlarına sahip olan auralar arasında, enerjetik bir rezonans söz konusu olduğunda, auralar girişim yapmakta, birbirlerini olumlu veya olumsuz yönde etkilemektedir.

Özetle; kimyasal olarak kirlenmemiş yiyecekler, sıvılar ve solunan temiz hava, nefes egzersizleri yapmak, fiziksel egzersiz yapmak, dinlenmek, düzenli uyumak, doğu kökenli olan yoga, meditasyon, taici gibi çeşitli pratikleri yapmak, doğal lifli giysiler giymek auranın titreşimlerini güçlendirirken; aşırı yorgunluk, dengesiz ve düzensiz beslenme, kirli hava, uzun süren uykusuzluk, alkol ve sigara, olumsuz duygu halleri, obsesif takıntılar auranın titreşimlerini düşürür.

 Oksijen oranı yüksek tepelere, kırsal bölgelere, ormanlara veya su kenarlarına gitmek ya da bu tip alanlarda yaşamak aurayı güçlendirir. Ayrıca, hayatın iniş ve çıkışlarına karşı iyimserliği, umudu ve pozitifliği koruyabilmek; varlıkları herhangi bir çıkar ve beklentiye bağlı olmadan sevebilmek; yaşamdan keyif almak, neşeli olmak, şifa çalışmaları ve psişik korunma uygulamaları yapmak da aurayı güçlendirir.

 

Auranın Katmanları

Bazı düşünce ekollerine göre fizik bedenden dışarı taşan auranın çeşitli katmanları vardır. Bu katmanlara enerji bedenler de denir. Kimi ekoller üç, kimi ekoller dört katmandan kimi ekoller ise yedi temel katmandan veya süptil bedenden söz eder. Genel sağlık için her bir katmanın enerjetik olarak güçlü olması gerektiği kabul edilir.

 

Genel terminolojiye göre auranın ilk dört katmanı; eterik (esiri, vital) beden, astral (duygusal) beden, mantal (zihinsel) beden ve kozal (sezgisel) bedendir. Bu bedenlerin, fizik bedenden uzaklaştıkça süptilleşip inceldiği ve görülmesinin zorlaştığı kabul edilir.

 

 

1. Eterik Beden

Eterik beden, fizik bedenden 5 ila 7 cm kadar dışarı taşar ve aura olarak tanımlanan enerji bedenin ilk katmanıdır. Şekil ve boyut olarak fizik bedene benzer. Fizik bedene şekil verir. Ağ benzeri yapısı sürekli hareket eder. Rengi açık maviden griye doğru değişir.

Amerikalı ünlü şifacı ve bir durugörür olan Dora Kunz, Barbara Ann Brennan ve pek çok durugörü şifacılarına göre eterik alanda, fiziksel olan her organın eterik bir karşılığı vardır. Fizik bedenin hücreleri ve organları, eterik bedenin enerji çizgilerinin oluşturduğu kalıbın üzerinde gelişir. Bu beden aynı zamanda hastalık yapıcı mikropların ve zararlı maddelerin fizik bedene girmesini engeller. Çevreye sürekli bir şekilde yaşam enerjisi yayar. Bu enerji insana doğal bir korunma sağlar.

 Stres, sağlıksız beslenme, aşırı alkol ve nikotin tüketimi, ilaçlar, olumsuz düşünceler ve duygular, korkular vs. eterik bedeni zayıflatır. Eterik bedenin enerji akımları düz ve bedene dik olması gerekirken eğik ve düzensizce yayılır. Bu durumda mikropların içeri girmesine neden olan gedikler ve çatlaklar meydana gelir. Böylece hastalık, fizik bedende başlamadan önce eterik bedende başlar ve bu aşamadayken hassas kişiler tarafından görülüp tedavi edilebilir. Şifacı tarafından aktarılan enerjilerle eterik alanın eksilmiş enerjisi yerine konur. Enerji alanı güçlendiği an fiziksel sistem kendini hızla rejenere eder, yeniler.

 

2. Astral Beden

Astral bedene duygusal beden de denir. Hem fiziksel bedeni hem de eterik bedeni kapsar. Bedenden 45 ila 120 cm dışarı taşar. Düşünce ve niyete göre 3–4 metreye kadar genişleyebilir. Başka bir duygusal beden veya bedenler varsa, onlarla rezonansa girip o insanı veya grubu da etkileyebilir.

Çevremizdeki insanlardan bize ulaşan duygusal enerjiler özellikle solar pleksüs şakrasından girerek bedenin hayatiyetini ve sağlık durumunu etkiler. Örneğin bir kişi öfkelendiğinde veya sevindiğinde bu duygusal enerji onun alanından her yöne dağılır. Ya da belli bir hedefe giden mermi gibi belirli bir kişiye yansıtılabilir. Eğer diğer kişi yakındaysa, enerji alanı da güçlü bir korunma altında değilse, bu enerji örüntüsü onun alanlarıyla etkileşir. O kişide de benzer duygusal tepkileri, örneğin öfke veya sevinç hislerini oluşturur. Her tür olumsuz inançlar; korku, kaygı, endişe, üzüntü gibi olumsuz ruhsal haller, negatif sözleşmeler duygusal bedende bozulmaya neden olur.

 

3. Mantal Beden

Mantal beden, düşünce ve iradenin alanıdır. Akıl yürütme, bağlantı kurma yetilerini oluşturur. Bilinçdışı dediğimiz alandaki kayıtların merkezidir.

Bireylerin mantal bedeni evrensel mantal alanın bir parçasıdır. Hem duygusal hem de diğer alanlara nüfuz etmiştir. Mantal alan bireyin entelektüel işlevlerinin temsilcisi olarak tanımlanabilir. Kişinin vizüalize etme, rasyonalize etme ve kavramlaştırma, net düşünme, sentez yapma ve deneyimlerini anlamlandırabilme yeteneklerini açığa vurur. Bu süreç tanımlandığından daha karmaşıktır çünkü kategorizasyon ve rasyonalizasyon duygusal alanla; kavramlaştırma, sentez ve yaratıcılık ise sezgisel alanla ilişkilidir. Bu alanın parlaklık derecesi entelekt fonksiyonların biçimiyle bağlantılıdır. Her tür suçluluk duygusu, olumsuz düşünceler, sınırlayıcı inançlar mantal beden titreşimlerini zayıflatır.

 

4. Ruhsal Beden

Ruhsal bedene kozal beden de denir. Ruhsal beden insandaki Ben yani Ego’nun rehberidir. En yüksek frekanslı bedendir. İnsan, kozal bedeni sayesinde ferdiyet kazanır ve diğer bedenlerini idare eder. Ortalama bir insanda fizik bedenden bir metre kadar öteye ulaşırken ruhsal olarak yetkinliğe ulaşmış bir insanda, güçlü bir şifacıda çok daha öteye yayılabilir.

Ruhsal beden, varlığın ruhsal düzeyinden aldığı enerjiyi zihinsel, astral ve eterik bedenler aracılığıyla fizik bedene aktarır. Astral veya mantal bedenler gibi ölüm sonrasında yok olmaz. O, varlığın hayatları boyunca edindiği tecrübe ve bilginin kayıtlarının da tutulduğu alandır.

 

Auradaki Enerji Merkezleri (Şakralar)

Hint yoga sistemi ve psişik yetenekleri olan çoğu kimseye göre, auramızda belirli bazı enerji merkezleri bulunmaktadır. Tepeden bakıldığında, dönüp duran enerji girdaplarına benzedikleri için yoga sisteminde bunlara “tekerlek” anlamına gelen şakra (çakra) adı verilmiştir. Bu terim günümüzde yaygın olarak kullanılmaktadır.

Auranın ya da insan enerji alanının belli bölgelerinde bulunan ve kozmozdan gelen enerjileri alıp dönüştüren şakralar, enerji alanının her katmanında bulunur. Alıp dönüştürdüğü enerjileri bir alt katmandaki şakralara iletir.

Şakralar bedenimizdeki salgı bezleriyle ve ana sinir merkezleriyle bağlantılıdır. Her bir şakra belli organ ve sistemlere enerji desteği verir. Bir insandan dışarı doğru yayılan enerjiler de diğer insanlardan gelen enerjiler de şakralardan giriş çıkış yapar.

Şakraların anatomisi Hint ve Tibet tantrik literatüründe tanımlanmıştır. Bu konudaki en detaylı bilgileri Batı’ya ilk aktaran kişi C. W. Leadbeater’dır. Şakralar konusunda Leadbeater’dan sonra Swami Rama ve Hiroshi Motoyama’nın detaylı çalışmaları olmuştur.

 

Şakraların Fonksiyonu

Daha önce de söylediğimiz gibi prana dediğimiz hayat enerjisi şakralardan giriş yapar. En dış katmandaki şakralar aldıkları enerjinin frekansını biraz düşürüp bir alt katmandaki şakralara iletir. O katmandaki şakralar da aldığı enerjinin frekansını düşürüp bir alt katmana iletir. Bu böyle devam ederek, hayat enerjisi fizik bedene iletilir. Bu şekilde, hayat enerjisinin titreşimleri fizik bedenin kaldırabileceği, kullanabileceği frekanslara düşürülmüş olur. O halde şakralar hem hayat enerjisinin giriş kapısıdır, hem de fizik bedeni zarar görebileceği yüksek frekanslardan korumaktadır.

Yedi ana şakra ve sayıları farklı ekollere göre değişen ikincil şakralar vardır. Şakralar tarafından soğurulan hayat enerjisi, nadi denilen enerji kanallarıyla enerji bedenlere ve fizik bedene aktarılır. Şakraların soğurduğu süptil enerjiler fizik bedenin canlılığını, iş yapabilme gücünü, yeryüzü hayatının sürekliliğini sağlar.

  Durugörü yeteneği olan kimseler şakraları kolayca fark edebilir ve onların tarifleri üzerine renkli olarak resmedilmiştir. Şakralar gelişmemiş durumdayken yaklaşık 5 cm çaplı ve hareketli birer küçük daireye benzer. Ortalama bir insanda çevrelerine hafif bir ışık saçmaktadır. Spritüel nitelikli tekniklerle uyandırıldığında ise alev alev yanan ve parıldayan çevrintilere benzer.

Bir insanın bazı şakraları daha iyi çalışırken bazı şakraları yeterli enerji dönüşümünü yapamayabilir. Bazı şakraları bloke olmuş yani tıkanmış olabilir. Bu durumda, sağlıklı bir şekilde çalışmayan şakranın kontrolünde olan organlarda sorun başlar. Fizik sağlık için 7 şakranın da açık ve belirli bir hızda çalışması gerekir.

İyi çalışan şakraların her biri kendi özel enerjisini üretir. Psişik yeteneklerini geliştirmek isteyen veya şifacı olmak isteyen bireylerin şakralarının açık ve enerji akışlarının güçlü olması gerekir.

 

Enerji Kanalları

Şakraların alıp dönüştürdüğü enerjileri bedene dağıtan kanallara ise nadi denir. Nadiler akupunkturun meridyenlerine karşılık gelir. Bazı ekollere göre 340.000, bazılarına göre 72.000 nadi vardır. Bunlardan 10 veya 14 tanesi hemen hemen tüm ekollerde ortak olarak tanınır. Bunların da üçüne çok özel bir önem atfedilir. Bu üç nadi suşumna, ida ve pingala olarak adlandırılır. Suşumnanın kuyruksokumundan başlayıp omurga kanalı içinde yükseldiği, ida ve pingalanın ise suşumnanın iki tarafında yer alıp burun deliklerinde sona erdiği kabul edilir. Nefes egzersizlerinde burundan nefes almak, nefesle birlikte içeri alınan pranayı artırır. Nefes egzersizleri, bedene giren prana artışını sağladığı için yoga, meditasyon, şifacılık ve psişik korunma uygulamaları yapanlarca önemsenir.

Diğer nadilerden bazılarının ise el ve ayak parmaklarının uçlarında sona erdiği kabul edilir. Özellikle ellerini kullanarak şifa yapan şifacıların şifa eylemi sırasında, parmak uçlarından yoğun bir enerji çıkışı gerçekleşir.

 

Yedi Ana Şakra ve Fonksiyonları

1. Kök Şakrası

Kök şakrası, kuyruk sokumunun altında, cinsel organla makat arasında bulunur. Genellikle kırmızı renkli olarak gözlenir. Kök şakra enerji alanını yerküreye bağlar. Yeryüzünde yaşama iradesini ve isteğini güçlendirirken bedensel canlılığı sağlayıp güç verir. Boşaltım ve üreme sistemlerini denetler.

Duygusal ve psikolojik travmalar kök şakranın düzensiz çalışmasına neden olur. Bu nedenle yaşama sevincinde azalma, fiziksel aktiviteden kaçma, halsizlik, yorgunluk, isteksizlik ve kendini hasta hissetme hali başlar.

Bu şakra uyandırıldığında, kundalini denilen enerji omurga boyunca bulunan üç kanal ile yukarı doğru çıkar ve diğer şakraları da olumlu yönde etkileyip psişik yeteneklerin ortaya çıkmasını mümkün kılar.

 

2. Karın Altı Şakrası

Cinsel organın bittiği yerde, karnın alt tarafında bulunur. Rengi turuncudur. Bazı konularda hırs ve arzulu olmayı sağlar. Diğer şakralarla birlikte yaşam gücünü destekler. Cinsel organlara, idrar sistemine, böbreküstü bezlerine ve bağışıklık sistemine enerji desteği verir. Fiziksel, ruhsal ve zihinsel olarak zevk alıp vermeyi sağlar.

 

3. Mide, “Solar Pleksus” Şakrası

Solar pleksus şakrasına ‘güneş sinirağı’ da denir. Göbek deliği civarında bulunur. Başat rengi sarıdır. Mide, bağırsak, karaciğer, safra kesesi, pankreas, dalak ve sinir sistemine enerji desteği verir. Sindirim faaliyetlerini düzenler. Solar pleksüs şakrası düzgün çalışan insanların sağlıklı bir duygusal hayatları vardır.

 Stres veya duygusal problemler, heyecan, kızgınlık, korku, sevgi gibi titreşimleri düzenler. Tüm şakralar gibi bu şakranın da aşırı kullanılması tehlikelidir.

 

4. Kalp Şakrası

Kalp şakrası, iki göğsün ortasında bulunur. Canlı altın sarısı ve yeşil renklidir. Kalp, akciğer, timüs bezi, akciğer - mide siniri ve sırtın üst kısmına enerji gönderir. Sevgiyi tezahür ettirdiğimiz merkezdir. Tüm hayata bağlılık enerjisi akıtır. Güçlendikçe, tüm yaratıkları sevebilme bilincini açığa çıkarır. Fizik bedenin zinde olmasında rolü vardır. Yüksek bilinç boyutlarını anlayabilme, sevgiyi tezahür ettirme, iradeyi kullanma ve var olma anlayışı ile yakından ilişkilidir.

 

5. Boğaz Şakrası

Boğaz şakrası, boğazın ön tarafında bulunur. Gümüşi mavi renktedir. Tiroit ve paratiroit bezlerine, bronşlara, akciğere enerji sağlar. Şarkıcılarda ve iyi konuşmacılarda daha parlak ve hızlı hareketlidir. Kendini ifade etme yeteneğini tezahür ettirip kişisel ihtiyaçlar ile ilgili sorumluluk alabilmeyi sağlar.

 

6. Alın Şakrası

Alın şakrası, alnın ortasında bulunur. Mavi mor - lacivert renklidir. Hipofiz bezine, beynin alt kısmına, kulak, burun ve sinir sistemine enerji sağlar. Pek çok ekolde üçüncü göz olarak tanımlanır. Zihinsel kavramları imgeleme, evren ve dünya ile ilgili gerçekliği algılama ve anlama yetisi ile ilişkilidir. Yaratıcı fikirlerin oluşmasında etkilidir. Bu şakranın tıkanması ve saat yönüne ters dönmeye başlaması bireyin olumsuz fikirler üretmesine neden olur.

 

7. Taç Şakrası

Taç şakrasına ‘tepe şakrası’ da denir. Başın tepesinde bulunur. Genellikle beyaz veya mor renkli tanımlanır. Beyne ve özellikle epifiz bezine enerji gönderir. Bu şakra bireyin ruhsal durumu ile fiziksel, zihinsel ve duygusal bütünlüğünü temin eder.

Bu şakra sağlıksız ise diğer tüm şakralarda da düzensizlik olur. Bazı şifacılar şifa yaparken solar pleksus şakrasını, bazıları kalp şakrasını, bazıları alın şakrasını, bazıları boğaz şakrasını bazıları da tepe şakrasını daha yoğun kullanır.

Şakralar normal biçimde işlevlerini yaparken, her biri “açık” olur. Saat yönünde dönerek evrensel alandan gerekli enerjileri çekip metabolize eder. Saat yönüne ters yönde dönmesi ise, akımın bedenden dışarı doğru olduğunu gösterir. Şakra gelen enerjilere kapalı demektir. Bu da enerji kaybını işaret ettiği gibi süptil enerjileri alamadığını ve fiziğin bu kıymetli enerjilerden mahrum kaldığını gösterir. Bu kaybın önüne geçilmesinde ve bu tip şakraların enerjiyle şarj edilmesinde fayda vardır. Şifacıların aktardığı enerjiler, şakralardaki tıkanıklığı açtığı gibi o şakranın metabolik aktivitesinin yeniden dengelenmesinde rol alır. Metabolik aktivitesi yeniden dengelenen şakradan, o şakranın enerjetik destek sunduğu organ ve sistemlere ve bedenin bütününe akan enerji artar. Bu durum da hücrelerin enerjetik olarak güçlenmesine, problemli bölgelerini iyileştirmesine, dokuların kendini tamir etmesine ve hastalıklı bölgelerin iyileşmesine neden olur.

 

Son Söz

Sonuç olarak bizler yalnızca beden değiliz. Bu bedenden dışarı taşan ve daha asli olan enerji bedenimizle yani auramızla çevrelenmiş durumdayız. Her birimizin enerji alanı, ait olduğu Evrensel Enerji Alanı içinde birbiriyle girişim yapmakta, etki alıp etki vermekte. Enerji bedenlerimiz diğerlerinin enerji bedenleriyle, fiziksel bedenlerimizin olduğundan daha fazla iletişim halinde. Enerji beden ve yüksek frekanslar hakkındaki farkındalığımız geliştikçe, evrendeki yerimizle daha sağlam bir bağ kuruyoruz. Kim olduğumuzu, bu dünyaya ne için enkarne olduğumuzu sorgulayıp bilgilenirken zihinsel ve duygusal olarak büyümeyi, olgunlaşmayı öğreniyoruz. Enerji alanlarımıza zarar veren ve psişemizin derinliklerinde kayıtlı bulunan geçmişin olumsuz deneyim ve duygularının yarattığı bozunmayı tamir ediyoruz. Süptil enerji alanlarımızın vibrasyonunu yükseltip, yaratıcı özümüzün kendini daha yüksek niteliklerle tezahür etmesine zemin hazırlıyoruz.

Her ne kadar hepimiz bu alanı göremesek de o varlığını korumakta ve fonksiyonlarını yerine getirmekte. Fizik sağlığı koruma ve iyileştirme süreçleri içindeyken, enerji bedenin sağlığını ve bütünlüğünü korumaya ve temin etmeye yönelik uygulama pratikleri içinde de olabilmek varlığımızın bütününe yönelik kıymetli bir yardım olacaktır. Görünen görünmeyenin tezahürüdür. Bu her zaman böyle olmuştur… 

   
       

Sayfa başı